B, moda aktivisti ünvanını kullanmayı tercih ediyorsun. Bir moda aktivisti olarak sana kendini sorumlu hissettiren şey ne?
Moda için savaştığımı hissediyorum. Modayı ve tasarımcıları yüceltmeyi, onları keşfetmeyi seviyorum. Ve yepyeni, daha öne kimsenin görmediği bir şeyi keşfetmeyi çok heyecanlı buluyorum. Ayrıca bu benim işim. Bu insanları ön sıralara koymak için sorumluluk hissediyorum. Onları bulmak benim hem tutkum hem de görevim. Yani bu, hayatım boyunca devam eden bir çeşit av. Ayrıca hiçbir zaman trendleri takip eden biri olmadım. Her zaman kendi trendimi yaratmayı , hissettiğim şeyi yapmayı sevdim. Yeni tasarımcıları bulmak ve onlara ulaşmak da yaptığım şeyin çok büyük bir parçası.
Kadere inanıyor musun?
Kesinlikle. Stockholm’de yaşadığın zamanlarda bir gün oradan ayrılma planları yapıyor muydun? Sanırım o zamanlar arkadaşlarım, tıpkı her çocuk gibi benim de hayatımdaki en önemli şeydi. Ama buna rağmen bir şeyin eksik olduğunu hissediyordum. Hep meraklı bir çocuk olmuştum, hep daha fazlasını arıyordum ve istiyordum. Annem Los Angeles’a taşınacağını söylediğinde, bunu oraya gidip yeni bir şey denemek için bir fırsat olarak algıladım. Bunun için onun peşine takıldım. Fakat değişeceğimi, hayatımın geri kalanının bambaşka olacağını bilmeden yaptım bunu.
Stockholm’deki arkadaş grubunda en utangaç kızdın ama bu durum aslında bakış açını besledi ve seni sınırların dışında düşünmeye itti. Kendini stilinle ifade etmeye başladın...
Her zaman, stilimin benim stilim olduğunu ve içimde durup dışarı çıkmayı beklediğini biliyordum. Stockholm’de kimseyle yapacak bir şeyim yoktu. Ama dışarıya gösterebileceğim, bana ait olan bir yaratıcılığım vardı. Utangaçtım ve gençliğe adım atmak üzere olan bir çocuk olarak yaratıcılık benim silahımdı. Herkesten farklı bir yanım vardı, çünkü gerçekten daha fazla stil sahibiydim. Bu da, zamanla insanlarla tanışmamı ve istediğimi yapmamı sağladı. Çok basit; çünkü cool görünüyordum. Ben de bunu silah olarak kullandım.
Stockholm’deki arkadaş grubunda en utangaç kızdın ama bu durum aslında bakış açını besledi ve seni sınırların dışında düşünmeye itti. Kendini stilinle ifade etmeye başladın...
Her zaman, stilimin benim stilim olduğunu ve içimde durup dışarı çıkmayı beklediğini biliyordum. Stockholm’de kimseyle yapacak bir şeyim yoktu. Ama dışarıya gösterebileceğim, bana ait olan bir yaratıcılığım vardı. Utangaçtım ve gençliğe adım atmak üzere olan bir çocuk olarak yaratıcılık benim silahımdı. Herkesten farklı bir yanım vardı, çünkü gerçekten daha fazla stil sahibiydim. Bu da, zamanla insanlarla tanışmamı ve istediğimi yapmamı sağladı. Çok basit; çünkü cool görünüyordum. Ben de bunu silah olarak kullandım.
Ve şu an her yerdesin. Seni en çok heyecanlandıran ve özgür hissettiren medya platformu hangisi?
Instagram benim günlüğüm gibi. Facebook’ta paylaştığım şeyler artık Facebook’taki kimsenin pek umrunda değil. Açıkçası, Instagram’ın duygularını, sanatsal yeteneklerini, gördüğün ve hissettiğin şeyleri ifade etmek için güzel bir yol olduğunu düşünüyorum. Ayrıca fotoğraf çekmeyi de seviyorum. Kısacası, orası epey eğlenceli.
Neredeyse bütün styling’lerin ikonik oluyor. Gaga’nın ‘Papparazzi’si, Beyoncé’nin Hold Up videosundaki Roberto Cavalli elbisesi...
Ben bunun sadece ve sadece içgüdümün sonucu olduğunu düşünüyorum. Ve sanırım bir de iyi zamanlamanın.
Ayrıca XOXO’nun 69. kapak hikayesi için Brooke Candy’nin styling’ini yaptın...
O çekimde Brooke için tasarımcı Kaimen’dan çok ilham almıştım. Hikayeyi yaratmak için de onun koleksiyonuyla çalıştım, bunda o koleksiyonun Brooke gibi acayip ve sihirli olduğunu hissetmem de etkili oldu.
“Çocuklarımdan ayrı geçen her an, kişisel gelişimime katkı sağlamalı” diyorsun. Bunu gerçekten her defasında başarabiliyor musun?
Çok planlı bir insanım. Listelere ve programlara göre hareket ediyorum. Kendi düzenimi oturttum. İşteyken işimi yapıyorum, eve geldiğimde ise ailemle vakit geçiriyorum ve işle ilgilenmiyorum. Daha sonra, ancak herkes uyuduğunda çalışmaya başlıyorum. Olayım bu. Gece baykuşu gibiyim. Bütün işlerimi herkes uyurken bitiriyorum.
‘Normal’ hayal gücünü ne zaman besliyor?
Normal ne ki? Normali kim belirliyor? Benim normalim, senin normalin olmayabilir? Fikir birliğine varmak çok zor. Ben vizyonumun ve hayatımın normal olduğunu düşünüyorum mesela.
Kırmızı ruj diyelim ve susalım, gerisini sen anlat.
Kırmızı ruj bana hayat veriyor. Rengi seviyorum. Ve kırmızı rujumla çok iyi hissediyorum, o olmadığında kendimi kaybolmuş gibi hissediyorum. Sabahları kırmızı ruj sürmeden başka bir iş yapamıyorum. Ama önemli olan rujun tonu... En çok M.A.C’in Ruby Woo’sunu seviyorum. Bence gezegendeki doğru tona sahip tek ruj. Onu nasıl yaptılar bilmiyorum.
Ikea’yla yaptığın OMEDELBAR koleksiyonu da yolda. Bu işbirliğinin tohumları nasıl atıldı?
İsveç’te biraz ünlü olan İsveççe bir radyo programı yapıyordum (bir buçuk saatliğine kendi programınızı yapıp, istediğiniz müziği çalabiliyorsunuz). Başarılı oldu. Ikea’nın tasarım ekibi programdan haberdar oldu ve onu ilginç bularak benimle iletişime geçti. İşbirliği böyle başladı.
Ikea işbirliğinin yanı sıra, görünürde başka bir işbirliği var mı?
Evet. Yakında bir şarabım çıkacak.
İstanbul’u hiç ziyaret ettin mi?
Hayır. Güzel bir şehir olduğunu duydum ama. Geldiğimde beğeneceğime eminim.