Röportaj: Bahar Türkay - XOXO The Mag İlkbahar/Yaz 2018
Fotoğraflar: Mustafa Çetin
Hemen sormalıyız, küratörü olduğunuz, bu yılki İstanbul Tasarım Bienali’nden ne bekliyorsun?
Şimdi başlattığımız tartışmanın, Bienal’den sonra, bir iki yıl içinde daha da ileriye taşınmasını ve yalnızca iyi bir sergi olarak değil, bu şekilde de bir miras bırakmasını umuyorum. Bienal tartışmanın başladığı yer olacak. Ayrıca Bienal’in format olarak bir şeylerin sunulduğu değil, çok daha fazlasını içeren bir yapı olmasını diliyorum.
Bu yılki Bienal’in Okullar Okulu/A School of Schools başlığını açıklarken, “Bauhaus, Black Mountain Koleji, Global Tools, Sigma Group gibi alternatif tasarım eğitimi inisiyatifleri, deneyler ve yeni bilgiler için cesur alanlar açtılar.” diyorsun. Black Mountain, Sigma Group ve benzerlerinin özel yanı neydi?
Tarihte öyle enteresan bir bağlam ve an var ki, oradaki kimi unsurlar sürekli geri geliyor. Belli bir vizyona sahip bir grup güçlü̈ karakter bir araya geliyor ve bu insanların ortaya koymak istediği farklı bir bakış̧ açısı, bir ütopya arayışları var. Aynı insanlar, tasarımın muazzam rol oynadığı bir geleceğe inanıyorlar. Sahip oldukları gücü̈ harekete geçiren de bu inançları... Bu, birden fazla farklı disiplinin bir araya geldiği ve iç̧ içe geçtiği bakış̧ açılarının, çeşitli konularda fikir ayrılıklarının, inanılmaz tartışmaların söz konusu olduğu, pek çok unsurun enteresan bir birleşimi. Ancak bu şekilde bir sürtüşme ve enerjiden yeni bir şeyler doğabiliyor. Bu itici gücün etrafında gelişen ortam, bunun bir parçası olan insanlar için ilham verici bir ekoloji yaratıyor. Sonrasında bu ekollerin çıkardığı mükemmel öğrencileri görüyoruz. Zira bana göre iyi veya daha iyi öğrenci yoktur, iyi ve daha iyi hoca vardır. Bu bahsettiğimiz örnekleri farklı yapan da bu.
Son zamanlarda, Y ve Z kuşağının farklı şekillerde hayatımıza getirdiği yeni yaklaşımlar üzerine sıkça konuşuyoruz. Bu kuşaklarla birlikte çalışan biri olarak sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Her kuşağın bir diğerinden öğrenecek bir şeyleri olduğunu düşünüyorum. Bahsettiğim şey, şu ya da bu jenerasyondan öte, öğrenmenin hayata dair bir tür başlangıç̧ noktası veya aslında bir tür kopuş̧ anı olmasıyla ilgili. Elbette, içinde bulunduğumuz dönemle ilgili enteresan bir durum olduğunu kabul etmek gerekiyor. Örneğin; teknolojinin yalnızca ekonomik anlamda değil, insanların birbirleriyle kurduğu ilişki anlamında yıkıcı bir etkisi olduğu reddedilemez bir gerçek. Dijital ve analog olanın bir arada olma durumu söz konusu. Tamamen dijital dünyanın içine doğanlar ve bu anlamda sürekli teknolojiyle haşır neşir olanlarla, dijital ve analoğun bir arada olduğu hibrid yaşamlar ve tümüyle analog olanlar bir arada var oluyor. Bu üç̧ kategorinin birbirinden tamamen farklı yaşam alışkanlıkları var ve birbirleriyle tam anlamıyla bağlantı kurdukları da söylenemez. Çünkü̈, temelde bir düşünce farklılığı söz konusu. Bunlar arasındaki değiş̧ tokuş̧ da dolayısıyla farklı. Bilginin yeniden üretimi, tümüyle dijital olan grup için gerekli değil, çünkü̈ onlar her şeye erişebiliyorlar. Ya da vaat bu yönde, ama aslında başka bir durum söz konusu. Ve gördüğünüz gibi bu son cümlede konuşan analog-dijital birisi. İşte aynen bu şekilde, fikir ayrılıklarının bir arada olduğu bir dünyadan bahsediyorum.
Tasarım eğitiminin içinde olup, aynı zamanda onunla ilgili bu kadar eleştirel bir söylem üretmek senin için nasıl bir koşul yaratıyor?
Her akademisyenin, çevresine ve yaptığı işe karşı şüpheci bir bakışa sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde, bu kişinin gerçek bir akademisyen olduğu söylenemez. Ben bu konuda lüks olarak addedilebilinecek bir pozisyondayım. Bulunduğum okul, tasarım dünyasının çok belirgin, niş̧ konularıyla ilgilenen bir yer ve bu anlamda diğerleri adına yorum yapmanın da kolay göründüğünü kabul ediyorum. Ama aslında yaptığım; yalnızca yorum yapmış̧ olmak için konuşmak değil, tartışmayı yönlendirmeye ve hatta konuyla ilgili bir tartışma yaratmaya çalışmak... Tasarım alanında ve gelecekle ilgili yaratılan çeşitli olasılıklar açısından, dünyada bir değişim söz konusu. Ancak mesleki eğitimin aynı şekilde bir değişim içinde olduğunu söyleyemem. Ben de bunu sorguluyorum. Tam da bu sebeple, 4. İstanbul Tasarım Bienali’nde bu konu hakkında tartışmaya devam etmek istiyorum. Bu tartışmayı bir sergi formatıyla birlikte yapmak, farklı grupları ve yalnızca konunun uzmanlarını değil, kamuyu da tartışmanın içine çekmek için harika bir bahane.
Röportajın devamı XOXO'nun yeni sayısında. Dergimize üye olmak için sizi dükkanımıza doğru alalım.
KATEGORİ
TASARIM
YAZAR
BAHAR TÜRKAY
TARİH
04 HAZİRAN 2018
ETİKETLER