Bireyin sanat hayatında 50 altın yıldan bahsetmek, ağır bir balyozu pamuk ipliğine dokunurcasına nazik, yere koymak gibi. Kavramın içinde açılmadık kapı bırakmayan bir sanatçıyla konuşurken, sohbetin planladığınız gibi akmaması ihtimaline hazırlıklı olmalısınız. Ya da hiçbir şey planlamamak belki de en iyisi. Hümeyra, sizi nereden alıp nereye götüreceğini öylesine iyi biliyor.
Röportaj: Münevver Ateş - XOXO The Mag İlkbahar/Yaz 2019
Fotoğraflar: Gökhan Polat
MÜNEVVER ATEŞ: Bir seveniniz Ekşi Sözlük’te, size ölümsüzlük iksiri bulup içirmemiz gerektiğini yazıyor. Bir metafor olarak, sizin böyle bir ‘iksir’ tarifiniz var mı?
HÜMEYRA: Ne güzel yazmış, sağ olsun... Ama ben ölüme çok inanıyorum, sanki tatmışım gibi söyleyeceğim ama, herkes bir gün ölmeli fikrindeyim. Sürekli yaşamak kadar sevimsiz bir şey olabilir mi? 25 yaşında edindiğim arkadaşlarımın birçoğu artık yok. Çoğunluğu öldü, geri kalanı hastanede, benim de ne olacağım belli değil işte... Yalnız kalıyorsun bir kere. Yaşlandıkça anılarla mutlu oluyorsunuz ve anılar da tek kişilik değil. Geçenlerde arkadaşlarımla buluştuk, güya bir anımızdan bahsedeceğiz. Anıya dair herkes başka şeyler hatırlıyor, anlatıyor ve kendi anlattığının doğru olduğunu iddia ediyor. Ortak noktada buluştuğumuz tek şey, o akşam bir sofrada oturup yemek yediğimiz. Gerisi bambaşka hikayeler...
MA: Sanat hayatında 50 yıl... İnsanlar Hümeyra’yı nasıl biliyor, nasıl tanıyor?
H: Vallahi onu insanlara sorun...
MA: Bize, herkesin kafasında çok belirgin ve fakat birbirinden çok farklı Hümeyralar var gibi geliyor...
H: Bilmiyorum, bilmediğim gibi pek umursamıyorum da. Dediğiniz gibi, galiba herkesin bir Hümeyra’sı var. Ki çoğu da gerçek Hümeyra’yı tanımıyor. Özellikle genç nesil... Beni bilenler eskiler, onları da bana şefkatle yaklaşmalarından ayırt edebiliyorum. Bu da benim hoşuma giden kısım.
MA: Siz tanımıyor zannediyorsunuz ama, 25’inden 75’ine, aslında tanıyor. Kimi onu şarkıcı zannediyor, kimi oyuncu, kimiyse şimdilerde ressam...
H: Doğru diyorsunuz... 50 seneyi devirince, aslında öyle olması normal. Bir jenerasyon, tiyatro dönemimi hiç bilmez mesela. İlk Ali Poyrazoğlu’yla başlamıştım sahneye. Eğitimim falan da yoktu. Ama sahne konservatuar gibi bir yerdi, beraber rol aldığım arkadaşlarım da eğitmenlerim. Meyvesini de çok güzel topladığımı düşünüyorum.
MA: Peki, bu eğitimli-alaylı tartışmasına nasıl bakıyorsunuz? O kadar da keskin olmamalı sanki...
H: Genel sanat eğitimi dışında, hiçbir uzmanlık alanında eğitimim yok, her şeyde alaylıyım. Kiminin şansı var, okuyabiliyor, kiminin de şansı olmuyor ya da ne olacağına geç karar verip o treni kaçırıyor. Ama alaylılık demek, bu işi ciddiye almamak demek değil. Bir işe merak sarıp, tutkuyla bağlanmak demek. Ben sahneye çıkmaya başladığımda, kuliste Stanislavski okurdum. Her şey geriden geldi ama ben kendi kendimi eğittim, sıkıştırılmış bir eğitimdi benimkisi; çok seyretmek, çok okumak, çok merak etmekten ibaretti. Hala da öyleyim... Bakmak ve görmek, oyunculuğun yüzde ellisini oluşturuyor.
MA: Nasıl bir çocuktunuz?
H: Bale dersi alırken balerin olmak istiyordum. Müzik dinlerken orkestra şefi olmak istiyordum. O zamanların en meşhur opera sanatçılarından Sevda Aydan bir gün bizim eve gelmişti, annemin arkadaşıydı. Salonda bir arya söyledi, ben de koridordan duydum. O akşam yattım, ertesi sabah kalktığımda “Ben de opera sanatçısı olmak istiyorum.” dedim. Ama kurduğum hayallerin hepsi sanatla ilgiliydi. Hayalperest ve hevesli bir çocuktum.
MA: Aşk, hiç beklemediğiniz bir formda karşınıza çıktı mı? Belki bir kitapta ya da bir ses tonunda?
H: Vallahi ben aşkın ne olduğunu hala keşfetmiş değilim ki... Belki bir ses...
MA: Peki bu, aşkın tam olarak ne hissettirdiğini de bilmediğiniz anlamına mı geliyor?
H: Aşk budur ya da şudur dendiğinde, herkesle hemfikir olabilirim. Evet, aşk herkes için her şey olabilir. Ben 71 yaşındayım ve aşkı hala tanımlayamıyorum, sözcüklere dökemiyorum... Ama bana ne hissettirdiğini çok iyi biliyorum. Bir kere güzelleşiyorum... Gözlerim pırıl pırıl oluyor, her şeyi güzel görüyorum, her şeye olumlu bakıyorum. Demek ki aşk güzel bir şey...
Röportajın tamamı, XOXO'nun yeni sayısında. Üye olmak için buraya tıklayınız.
BUNLARI DA OKUYUN
XOXO'nun yeni sayısında, ilk kez tanık olacağınız bir baba-kız sohbeti var.
"Şu sıralar kendisinden 'Ateş Kız' diye bahseden kaç kişiyiz?
XOXO'nun yeni sayısında, tahminlerinizi boşa çıkaran bir Özge'yle karşı karşıyasınız."
Brooklyn, 13th Witness, Les Benjamins arasındaki ortak noktayı bulmanız nispeten mümkün. Bu denkleme bir de Hande Erçel ekleyiniz.
KATEGORİ
YAŞAM
TARİH
26 HAZİRAN 2019
ETİKETLER