Önünden çok kez geçtiğiniz bir yer burası: Tezgah.
İşin ilginç tarafı dikkat çekmeyecek gibi de değil, oldukça modern bir 'kebap bar'.
Zeytinoğlu’nun sonundaki camiiyi bilirsiniz, onu arkanıza alın, hemen sağınızda kalıyor.
Mavi, yeşil seramikli, modern bir lokanta.
Ya da ayak üstü atıştırmalık bir esnaf lokantası?
Ya da kebap köşesi?
Ya da en garantisiden burası açık bir tezgah.
Sistem şöyle kurulmuş: Siz ocağın başına ya da masaya oturuyorsunuz ve size Fransızların kruvasan servis ettikleri metal servislerde lavaş arasında yiyebileceğiniz mini etler getiriyorlar.
Odukça modern bir şekilde.
Ve yarım porsiyonlarda.
Neden mi yarım porsiyon?
Bu işten anladıkları için.
Bunu yapmalarının öncelikli nedeni etinizi sıcak tutmak.
İkinci nedeniyse farklı etleri denemenize olanak sağlamak.
Ancak Tezgah'ın en ilginç özelliği bu da değil, asıl bomba burada size çatal bıçak da vermemeleri.
Gerçekten.
Prensip.
Bir diğer göze çarpan durumsa herkesin servisinin üstünde bir kesme tahtası, bir bıçak ve sebze dolu bir kase olması.
Öyle La Petite Maison'da gibi süs gibi de durmuyorlar. Hoş, onlar da süs olsun diye koymuyorlar ancak kimse giyinip kuşandıktan sonra domates doğramak istemiyor.
Tezgah bunları kendinize garnitür hazırlamanız için, ya da salata, ya da sumaklı soğan yapmanız için veriyor.
Tabii durum böyle olunca size bolca siyah eldiven ve üzerinizi batırmamanız için önlük takdim ediyorlar.
Hikaye şöyle başlıyor.
Önce sipariş etmek istediğiniz etleri söylüyorsunuz. Urfa, tavuk şiş, çöp şiş ve ciğer seçenekler arasında.
Siz onları beklerken, alıyorsunuz elinize bıçağı, başlıyorsunuz doğramaya.
Domates, soğan, yeşillik derken kafanızdaki salatayı, garnitürü ya da yan yemeği hazırlıyorsunuz. Bittiği anda sıcaklığına garanti verebileceğimiz etler geliyor.
Urfa’yla başlayın deriz, kendileri bir harika. Zaten Urfa’nın Adana’yı burun farkıyla geçmesi, tazeliğini gözle görmenizden mütevellit.
Nasıl mı anlıyorsunuz? Etin renginden.
İddialara göre - evvel zaman içinde - tezgahta kalan Urfalar rengini kaybettiği için, biber eklenerek Adana’ya çevriliyormuş. Bu nedenle 'Urfa her zaman, Adana’dan bir tık daha tazedir.' gibi bir rivayet söz konusu.
Neyse, gelelim çöp şişe.
Bir çöp şişte arayabileceğiniz her şey var. Yağı da, eti de pek yerinde, pek lezzetli. Yanında bir de seçiminize göre acı ya da tatlı biber var, közde.
Ha bu arada söyleyelim, tabakta lavaş, et ve zaman zaman biberden başka hiçbir şey yok.
Sıcacık et dururken, yalandan kuru kuru bulgur pilavlara, sossuz salatalara ne hacet?
Devam edelim.
Tavuk şiş güzel marinelenmiş, yumuşak ve sulu geliyor. Tercih edilebilir. Zaten hepsinden azar azar, yarım yarım yiyin deriz. Beğendiklerinizi tekrar söylersiniz. Bir de beğendikleriniz yanında mutlaka ayranlarını deneyin.
Hiçbir şeyde şova kaçmadıkları gibi, tatlıda da şov yok.
Baklava, Gaziantep Koçak’tan geliyor. Ters çevirip öyle yiyorsunuz, yine çatal bıçak verilmiyor. Yanındaki çay da özel, biraz siyah biraz farklı çayların kombinasyonu, özel bir harman.
Gelelim servise.
Öncelikle Tezgah’ın kurucularına dükkanda rastlamanız muhtemel.
İşlerinin başındalar. İlgililer.
Ancak daha da önemli bir unsur, garsondan tutun valeye herkes konuya hakim, hem de orta sahadan gol şeklinde hakim, çok bilgililer.
Keyifli bir servisleri var, bir de güler yüzlüler.
Mekan tertemiz, yepyeni duruyor. Seramikler gıcır, koltuklar deri, adeta klasik bir pub barı.
Bakmayın öyle kendiniz hazırladığınıza, tezgahları her saniye temizliyorlar.
Kurucuları Urfa kökenli olduğu için bir de ev yapımı biber salçası ve pul biber satıyorlar.
Alındı, denendi, beğenildi.
Fiyatlarsa hiç uçuk değil, gayet insaflı. Kişi başı 80-90 liraya doyuyorsunuz.
Her şey güzel, ancak koca yüreklilikleri daha da güzel.
Mekanda yenilebilecek tüm ürünleri sokak hayvanlarıyla paylaşıyorlar.
Tabii ki onlara zarar vermeyecak olanları.
Kısacası gidilesi, görülesi ve mutlaka denenesi.
Ellere sağlık ve şükran.